Çağdaş sanatçılardan biri olan İngiliz sanatçı Marc Quinn; dünyada yaşayan bir insan olmanın ne olduğuyla ilgili çalışmalar yapmaktadır. Çalışmalarında insanın doğa ile ilişkisine insan arzusunun nasıl aracılık ettiğini, kimlik ve güzelliğin ne anlama geldiğini, neden insanların kendi kimliklerini dönüştürmeye mecbur hissettiklerini ele almıştır. Quinn`in çalışmaları aynı zamanda, modern ustalardan antik çağlara kadar uzanmakta ve anlamlı bir şekilde bağlantı kurmaktadır.
Freedman`ın "Teaching Visual Culture" adlı kitabında yazdığı gibi; "tarih
okumak şu anda yaşadığımız kavramsal konumları, bize sağlayan kültürleri, toplumları anlamamıza yardımcı olur ve insan davranışının sınırlarını ve
olanaklarını gösterir. Ancak, tarih geçmiş değildir; geçmişin yeniden
inşasıdır. Geçmiş, artık doğrudan erişimimiz olmayan insanlardan ve olaylardan
oluştuğu için, tarih bu olayların kalıntılarının ve bu insanların yarattığı
nesnelerin yorumlarını içerir" (Freedman, 2003, s.43-44).
Quinn, Klasik Yunan ve Roma heykelciliğinin mükemmeliyetçi üslubunu, estetik anlayışa ters düşen ögeleri betimlemek, tam da temsil ettiği idealizmi vurmak için kullanmaktadır. Quinn’in ikilemden beslenen sanatı, tarih sahnesindeki insanın anıtsallığıyla evrenin sonsuzluğundaki önemsizliğini bir arada işlemektedir (Squire, 2019).
Marc Quinn,” XVI Louis-Marie-Antoinette”,78.8 x71.1x0.8cm,123x49x34 cm, bronz heykel,1989
Görsel de yer alan heykeller; hamurdan modellenen, daha sonra fırında pişirilen ve bronz dökülen büstler, eski rejimin son kralı ve kraliçesinin heybetli ama kırılgan görünümlü bir temsilidir. Hamur pişirildikten sonra şekil değiştirir ve pişirme işlemi kontrolü yaratıcıdan alır, bu da heykellere otonom bir kalite vermektedir.
Gelenek ve alışılmadık disiplinler arasındaki etkileşimi, Quinn'in amputeleri temsil eden bir mermer serisi gibi daha sonraki çalışmalarında da yer almaktadır. Quinn, bedenin değişkenliğini vurgulamış, klasik bir heykel aracı olan cilalı İtalyan mermerini kullanarak insanlığın çeşitli algılarına gönderme yapmaktadır. Louis XVI ve Marie-Antoinette adlı eserlerde sanatçının kullandığı yenilikçi araçları ve teknikleriyle, kendisini tanımlayan bir konu olan bedenin ve insan yaşamının geçici, sürekli değişen doğasını vurgulamaktadır. Quinn Germano Celant ile olan sohbetinde şu sözlere yer vermiştir:
“Zamanın dördüncü boyutunda var olduğumuzu hatırlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu bir bakıma Marie Antoinette (1989) ve Louis XVI (1989) 'ın hamur heykeliyle düşünüyordum. Biraz bulanık, çamura dönüşüyor veya kendilerini sindiriyorlar. Kendimizi pek tanımayız, öyleyse iki yüz yıl önce yaşayan birinin nasıl olduğunu nasıl bilebiliriz? Temsil imkânsızlık hakkındadır. Sonra bir çiçeği dondurduğunuzda, biyolojik olarak öldürürsünüz ve o, saf sonsuz bir görüntü haline gelir. Yani bir şekilde tarih sorununu yeniyorsunuz, ama şimdiki yaşam pahasına" (Germano ve Leader,2000).
Marc Quinn`in ürettiği sanat eserleri incelendiğinde; kavramsal bütünselliğin, teknik yetkinliğin, akıl ve duygu yoğunluğunun yüksek olduğu görülmektedir. İnsanoğlunun barındırdığı karşıtlıkları her yönüyle ele alan, kozmos ile kurduğu ilişkinin karmaşıklığını ve kendi ürettiği değer yargılarının kölesi durumuna gelişini gözler önüne seren sanatçı, izleyiciye rahatı fazlasıyla kaçıran bir deneyim sunmaktadır.Çalışmalarıyla izleyiciyi yaşam ve ölümlülüğün halleri üzerine düşünmeye yöneltmiştir. Sanatçı kavramları ele alırken estetiğin ötesine geçmiş, farklı kurguları ifşa ederken aynı zamanda gündelik sorunların yeni formlarını araştırmıştır.
KAYNAKÇA
Freddman, K. (2003).Teaching visual culture. Teachers College Press.
Germano, C., ve Leader, D. (2000). Marc Quinn sergi kataloğu. Milan: Fondazione Prada.
Squire, M. (2019). Casual classicism’: In conversation with Marc Quinn-Gündelik klasisizm: Marc Quinn ile söyleşi. International Journal of the Classical Tradition, 195-235.
Yorumlar
Yorum Gönder